Hosgeldiniz
  Ataturk2
 


MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

Anıtkabir


Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, 19 Mayıs 1881 yılında, Selanik'te Kocakasım Mahallesi, Islahhane Caddesi'ndeki üç katlı pembe evde doğdu. Selanik yerlilerinden olan babası Ali Rıza Efendi, Söke'den Selanik'e gelmiş Türkmenlerden "Kırmızı Hafız" lakaplı Ahmet Efendinin oğludur. Annesi Zübeyde Hanım ise 1871 yılında Selanik yakınlarındaki Langaza kasabasına yerleşmiş, Hacı Sofi ailesinden Feyzullah Ağa'nın kızıdır.

Mustafa, öğrenim çağına gelince Hafız Mehmet Efendi'nin mahalle mektebine başladı. Sonra babasının isteğiyle, yeni bir yöntemle öğretim yapmak üzere Selanik'te açılan, Şemsi Efendi Mektebi'ne geçti. Bu sırada babasını kaybetti. Bir süre Rapla çiftliğinde dayısının yanında kaldıktan sonra, annesi Mustafa'nın eğitim hayatına devam etmesini istediği için, Selanik Mülkiye İdadisi'ne(ortaokul) kaydoldu. Mustafa'nın bu okulda hocasıyla arasında bir tartışma geçince, zaten orada okumasını istemeyen büyükannesi onu derhal okuldan aldı. Askeri Rüştiye elbisesi giyen komşusunun oğluna özenen Mustafa, asker olmasını istemeyen annesinin karşı çıkmalarına rağmen, gizlice, Selanik Askeri Rüştiyesi'nin sınavına girdi. Sınavı kazandığı haberini alan Mustafa annesine karşı bir oldubitti yapıp, bu okula kaydını yaptırdı(1893). Bu okulda, Matematik hocası ona Kemal adını verdi.

Selanik Askeri Rüştiyesini başarıyla bitiren Mustafa Kemal, Manastır Askeri İdadisi'ne(lise) girdi. Burada Fransızca'dan geri kalınca, ilk tatilde Selanik'e gitti ve iki üç ay gizlice Fransız Firerler Okulu'nun özel sınıfına devam ederek, Fransızcasını geliştirdi. Ertesi yıl Manastır Askeri İdadisi'nde, buraya yeni gelen Şair Ömer Naci ile tanıştı ve edebiyatla da ilgilenmeye başladı.

Manastır Askeri İdadisi'ni başarıyla bitiren Mustafa Kemal, İstanbul'a giderek Harp Okulu'nun piyade bölümüne girdi(13 Mart 1899). Harp Okulu'nun ilk sınıfında az çalışan Mustafa Kemal, diğer iki yılda var gücüyle derslerine sarıldı. 1902'de bu okulu teğmen rütbesiyle bitirdi ve öğrenimine Harp Akademisi'nde devam etti. 1903 yılında Üsteğmen oldu. 11 Ocak 1905 tarihinde de Harp Akademisi'nden mezun olan Kurmay Yüzbaşı Mustafa Kemal, staj yapması için Şam'daki 30. Süvari Alayı'na gönderildi.

1911 Trablusgarp Savaşı sırasında adını duyuran Mustafa Kemal, esas ününü 1915 Çanakkale Savaşı�;nda elde etti.

1914�;1918 yılları arasında gerçekleşen I. Dünya Savaşı�;nda birçok cephede görev aldı. Kurtuluş Savaşı yıllarında Türk Milletini bilinçlendirerek, Kurtuluş Savaşı�;nın kazanılmasını sağladı.

23 Nisan 1920 de açılan TBMM�;nde Meclis Başkanı oldu. 29 Ekim 1923 tarihinde Cumhuriyet ilan edilince Türkiye Cumhuriyeti�;nin İlk Cumhurbaşkanı seçildi.

1923 �; 1938 tarihleri arasındaki çalışmaları sonunda Türkiye Cumhuriyeti Devleti�;ni çağın en güçlü devleti yapmayı başardı.

10 Kasım 1938�;de İstanbul Dolmabahçe Sarayı�;nda gözlerini hayata yumdu.

O, bulunması çok zor bir liderdi.


ATATÜRK'ÜN ANILARI

Yugoslav Kralı müteveffa Aleksandr, Balkan Atlantı'nın imzasını takip eden günlerde memleketimize gelmişti. Atatürk'le sohbeti sırasında, şahsına ve Türk Milleti'ne karşı duyduğu yakınlığı ve iyi hisleri ifade için dedi ki:

"-Cihan Harbini takip eden mütareke günlerinde, İtilaf devletleri Yunanistan'dan evvel Türkiye'yi işgali bana teklif etmişlerdi. Fakat hiç tereddüt etmeden bu teklifi reddettim, bunun üzerine Yunanlıları tercihe mecbur kaldılar."

Mustafa kemal muhatabının sözlerini sükunetle dinledi ve birden yerinden kalkıp, muhatabını şaşkınlık içinde bırakarak elini sıktı:

"-Size ve milletinize geçmiş olsun Ekselans..." dedi.

Ve anlatmak istedi ki, Türk topraklarına saldıran kim olursa olsun akıbeti değişmeyecekti!

***

Daha sonra, kalb-i alakası uğruna taç ve tahtını terk ederek, İngiltere Krallığı makamını terk edip Windsor Dük'ü olarak kalmayı tercih eden İngiltere Kralı Sekizinci Edward da Atatürk'ün misafiri olmuştu. Neşeli bir akşam yemeğini takip eden sohbet sırasında, mevzu, Türk ordusunun savaş gücüne intikal etti. İngiliz hakikatçiliği ile, Mustafa Kemal'in ne eşsiz bir kumandan olduğunu bilen misafiri, Atatürk'e o tarihte bir milyonluk insan gücü olan Türk ordusunun iki milyonla harp sahnesine çıkmasının, dünya barışı için "Ne güvenilecek kuvvet..." olduğunu söyledi. Atatürk'ün "iki milyon"u "bir milyon" olarak nezaketle tashihini de şu hayranlık duygusuyla tamamladı:

"-Evet Atatürk... Bir milyon Türk ordusu, bir milyon da şahsen siz. Ben tahminimde hata etmedim."

Başkumandanlık yıllarını hatırlayan Gazi, atavik gururu dünyaca malum olan haşmetli misafirinin bu nazik esprisinden elbette çok mütehassis olmuştu. Fakat ona Türk ordusu ve bilhassa hayatında en sevdiği varlık olan Mehmetçik için daha aydınlık bir fikir vermek istedi:

"- Eğer, yurt ve dünya sulhu ve insanlık hürriyetleri için bir kuvvet dengesi olarak ihtiyaç olursa, bizim ordumuzun her ferdini bana layık gördüğünüz ölçü içinde ölçebilirsiniz."

Yani bir milyon kere bir milyonluk bir kuvvet... Milletinin kıymeti için böylecesine sonsuz güven sahibi idi.

"Bir Türk dünyaya bedeldir." , "Ne mutlu Türk'üm diyene!" hükümlerinde asla "politika" kokmaz. Bu daha çok milletinin aslında var olan hasletlerini devrin bilgi ve tekniği ile cihazlamak hasretini, kendisinden sonra geleceklere inandırmak duygusunun ifadesi idi.

Biz Türkler, bütün tarihimiz boyunca, hürriyet ve istiklale sembol olmuş bir milletiz.

Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir.

Savaş zaruri ve hayati olmalıdır. Milletin hayatı tehlikeye maruz kalmadıkça savaş bir cinayettir.

Tarih bir milletin kanını, varlığını hiçbir zaman inkar edemez.

Büyük Türk ordusu! Dünyanın hiçbir ordusunda yüreği seninkinden daha temiz ve daha sağlam bir askere rast gelinmemiştir.

Hürriyet ve istiklal benim karakterimdir.



Mondros Ateşkesinin Uygulanış Biçimi
18 Kasım 1918

(Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri)

İtilâf Devletleri�;nin Mondros Ateşkesi�;ni uygulama yöntemlerine ne anlam vermek gerekir? Bu konuda millete düşen görev ne olabilir? Mebusan Meclisi milleti tamamıyla temsil etmekte midir?
Vakit gazetesi muhabirine demeç:

Yazarımız, dört yıl süren Birinci Dünya Savaşında milletimizin gösterdiği kararlılık, güç ve olağanüstü fedakârlıklara bağlı olarak bugün imzalanan ateşkesten sonra İtilâf Devletleri�;nin Osmanlı Bağımsızlığına uyacaklarına şüphe edilmezse de ateşkes anlaşmasının bizim öngöremediğimiz bir biçimde yorumlanmakta ve uygulanmakta olduğu görüldüğünden söz etmiş ve Mustafa Kemal Paşaya İtilâf komutanlarının bu şekilde davranışlarına ne anlam verileceği sorulmuştur.
Mustafa Kemal Paşa, bu soruya şu biçimde cevap vermiştir:

-Hükûmetimizle ateşkes imzalayan devletlerin ve bu devletler adına ateşkes protokolünü yapan İngiltere hükûmetinin Osmanlılara karşı iyi niyetlerinden şüphe etmek istemem. Eğer adı geçen anlaşma hükümlerinin uygulanmasında yanlış anlaşılmaya müsait yerler varsa bunun nedenini hemen anlamak ve muhataplarımızla anlaşmak gerekir. Elbette bu görev hükûmetlere düşer. Benim bildiğime göre hükûmetimiz bu konuda gereken girişimlerde bulunmuş ve bulunmaktadır.

Yalnız benim anlayamadığım bir yön varsa...bu girişimler neden millete tatminkâr sonuçlar vermemektedir? Buna neden olarak şimdi aklıma gelen bir nokta şudur: İki hükûmetin ileri gelenleri arasında görüşme ile kararlaştırıldıktan sonra uygulanması gereken konular askerî komutanlara bırakılır. Ancak bu konuda askerler değil, diplomatların çalışmalarda bulunması gerekir.
-Bu konuda millete düşen görev ne olabilir?

-Bildiğiniz gibi, millet doğrudan doğruya devlet işlerine karışmaz. Temsilcileri olan milletvekillerinin güvenini kazanmış bir hükûmetin yaptıklarının sonuçlarını bekler. O hâlde, bu konuda milletin en büyük görevi, vekilleri aracılığıyla, her şekilde, güven kazanmış bir hükûmetin gücünün dayanağını oluşturmaktır.
-Bugünkü Mebusan Meclisi�;nin, milleti bütünüyle temsil edemediği hakkında ortalıkta söylentiler vardır. Bu konuda yüksek düşünceleriniz nelerdir?
-Bence özellikle, içinde bulunduğumuz bu zor ve hassas dönemde, böyle söylentilere kesinlikle izin verilemez. Bu söylentiler meşrutiyet hayatı için çok sakıncalıdır. Bundan her meşrutiyetsever Osmanlının sakınması, kesin biçimde uzak durması, en büyük vatandaşlık görevidir. Bugünkü milletvekillerinin birtakım etkiler altında seçildikleri hakkında söylentiler çıkaranlara şu noktaları hatırlatmak gerekir. Öncelikle dedikodu için yer ve zaman hiç de müsait değildir. Sonra genellikle her ülkede bu tür seçimler yapılırken araya birtakım etkilerin karıştığı da yalanlanamaz. Bunlardan ayrı olarak Osmanlı milletinin meşrutiyet örneği bugünkü Mebusan Meclisimizdir. Bu grubu oluşturan üyelerin bir kısmı seçildikleri bölgelerde bugün yeni bir seçime uygun olmayan olağanüstü bir durum içinde bulunuyorlar. Bundan dolayı, yalnızca bu konuyu düşünmek, bu konuyu daha fazla derinleştirmek hiç yoktan kötülük doğurur. Her hâlde milletin ve ülkenin daha çok ihtiyacı olan barışı kararlaştıracak hükûmetin var olan Mebusan Meclisimiz�;e dayanması bir mecburiyettir.

 
  2010 da 26135 ziyaretçi (48369 klik) kişi burdaydı! www.fener-bahcem1.tr.gg © 2009-2011 -Tüm hakları saklıdır.
 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol